Tutsak | Bölüm 2

Ellerinin arasında duran krem renk zarfı yavaşça açtı ve içindeki kağıdı alıp , boş zarfı elinden bıraktı. Katlanmış kağıdı açtı ve ona gelen bu özel mektubu okumaya başladı.

"Sevgili Agâh Bey,

Biliyorum, uzun bir zamandan beri yaşadığınız olaylar sebebiyle dedektiflik mesleğinize devam etmiyorsunuz. Bu konuda haklılığınız hakkında hiçbir şüphem olmadığını bilmenizi isterim. Eğer çok zor bir durum içinde olmasaydım, sizi anlamsız dertlerimle yormazdım. Ama burada anlatamayacağım kadar vahim bir olay söz konusu. Bu yüzden sizden bir dedektif olarak değil, bir arkadaş olarak yardımınızı istiyorum.
Müsait olduğunuz en yakın zamanda gelmeniz beni çok mutlu edecektir.

                                          Mina B.    "     

Mektubu okuyunca yüzünde yarı üzgün yarı mutlu bir ifade vardı. Dudakları her an ağlamaya hazır bir insanınki gibi büzülmüştü. Bir süre önündeki boş duvara dalgın dalgın baktı. Daha sonra hızlıca toparlandı ve aracına binip yola koyuldu...
                                                          
Aracını, binanın biraz uzağında bir yolun kenarına park etti ve eve doğru ilerledi. Giriş kapısının etrafına birkaç polis arabası yığılmıştı. Bu hapishane kapılarını anımsatan büyük ve demir parmaklıkları olan kapıya geldiğinde parmaklıkların arasından evin kapısının önünde duran Bayan Mina'yı gördü. Kendisine seslenmesine gerek kalmadan o da geldiğini fark etti ve kapıya doğru ilerlemeye başladı.
Üzerinde siyah ve uzun, güzel bir elbise vardı. Beline bağladığı ince beyaz bir kemer, ellerinden neredeyse bileklerine kadar uzanan beyaz deri eldivenleri bu siyah elbiseyi çok daha güzel kılıyordu. Doğal, koyu kahverengi saçları ve açık, beyaza yakın ten rengi onu bu elbisenin altında daha güzel gösteriyordu. Uşak onun arkasından koşturup yetişemeden o kapıyı kendisi açtı ve birkaç mimik ve el hareketleriyle bu yakışıklı ve bir o kadar da yetenekli genç adamı içeri davet etti.

İçeriye girerken Bayan Mina'ya iyice yakın olduğu bir anda onun gözlerinin yorgun ve kızarmış olduğunu, göz altlarının şiştiğini fark etti. Ağlamıştı. O, kolay kolay ağlayan bir insan değildi. Öyle ki en son 5 sene önce eşini kaybettiği zaman ağlamıştı ve bu acı olay gerçekten onda çok büyük bir boşluk yaratmıştı. Bu yüzden bu olay her ne ise gerçekten ciddi olmalıydı...

Halihazırda açık olan ev kapısının eşiğine geldiğiklerinde Bayan Mina Agâh'a  doğru eğildi ve kısık bir sesle
"Isterseniz üst kata geçelim, orada daha rahat konuşuruz" dedi.
Onun her zamanki güven verici o tok sesinden eser yoktu. Ürkek, çekingen bir sesle cümlelerini zar zor tamamlamaya çalışıyordu.
Agâh kafasını onaylar bir biçimde salladıktan sonra içeriye doğru geçtiler...

Eve girdiklerinde büyük,geniş bir salon karşıladı onları. Bu giriş katında sağ tarafta mutfak sol tarafta ise bir oturma alanı bulunuyordu. Bu alanı genellikle bir misafir geldiğinde kullanıyorlardı.
Salonun ortasında birkaç polis,  hemen hemen bütün hizmetçileri, uşakları ve güvenlikleri oraya toplamış, onların ifadelerini alıyorlardı. Polislerin bazılarının Bayan Mina'nın yanındaki bu beyefendiyi gördüklerinde, gözlerine çok net bir kıskançlık ifadesi yer edinmişti.

Bayan Mina, polisleri umursamadan onların etrafından dolaştı ve salonun sonundaki yukarı doğru çıkan ve bir kaç basamak sonra sağa ve sola ayrılan bu ahşap merdivenleri, sol tarafa yönelerek hızlıca çıktı. Agâh'ta onu takip etti.

Yukarıda bir mutfak daha vardı. Bu, diğerine göre daha ufaktı. Bayan Mina Agâh'a dönüp "Otur lütfen" dedi eliyle yemek masasının etrafına dizilmiş 8 sandalyeden rastgele birini işaret ederek.
O sırada kendisi tezgaha doğru gitti ve üst dolapların birinden iki bardak alıp tezgahın üstüne bıraktı. Sonra, ocağın yanındaki ufak, cam su şişesini alarak bardaklara su doldurdu ve onları masaya götürdü ve kendisi de Agâh'ın karşısına oturdu.

Konuşmadan önce uzun bir süre suyunu yudumladı. Kafasında uygun kelimeleri seçiyor olmalıydı.
Bir an konuşmak ister gibi ağzını açtı ve kafasını öne doğru uzattı. Gözleri açılmış, dudakları titriyordu. Hayatı boyunca bir konuşma eylemini yaparken bu kadar zorlanacağı hiç aklına gelmemişti. En sonunda cesaretini topladı ve nihayet ağzından bir kaç kelime döküldü;
"Agâh, kızım.. Esila kayboldu!"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mini Belgesel | Karıncalar

Yükseliş | Önizleme

Solmuş Serenat